hesabın var mı? giriş yap

  • bu tur adamlarin hayat boyunca aradigi $ey rakam'dir.. bir rakam bulduklari zaman hemen onu hesaplayip saglamaya onunla ilgili ilginc gercekleri cikarmaya cali$irlar.. ornek verecek olursak kahvede ya da berberde bir muhabbet gecer "ismet abi bak insan damarlarini uc uca ekleyince dunyayi 7 kere dolaniyormu$" denir denmez hesaplayan adamimiz trigger olur ve ba$lar: "dur hikmet hesaplayalim.. dunyanin cevresi 40 bin km.. 7 kere dolandigina gore dort kere 7 28 yakla$ik 280 bin km uzunlugunda bizim tum damarlarimiz.. her damar 1mm kalinliginda desen ortalama olarak senin kilon kac 87 mi.. bol 87 carpi 1500 bolu 2 arti 5.. bak dogru hesaplami$lar.."

    super matematik bilgileri yoktur ama dort i$lemi cok hizli cabuk yaparlar bundan keyif de alirlar..

    (bkz: ogreten adam ve oglu)

  • 7 senedir yaziyorum surada. ilk defa haline uzuluyorum eksi sozluk'un.

    ne cok gerizekali varmis arkadas sagi solu kiskirtmak, bilincli olarak rahatsizlik verip tatmin olmak icin bekleyen...

    sokakta biri ayagina bassa urkerek donup "abi ama ayip olmuyor mu?" diyemeyecek onlarca omuriliksiz gelmis burada milletin umursadigi, oyle ya da boyle inandigi ne kadar deger varsa provokasyon amaciyla itin gotune sokuyor. sebep? milletin rahatsiz oldugunu, sinirlendigini izleyip zevk almak.

    sonra zevkine dovsen bunlari suclu olursun, barbar olursun. kisisel alana mudahele etmis, ilkel olursun.

    ne hastalikli, ne rahatsiz bir zihniyetmis bilader.

    uzuldum, vallahi uzuldum.

  • ölüm anında dokunma ve görme hissinden sonra duyma yetisini kaybettiğimiz. kalp durduktan sonra ortalama 2 dk boyunca seslerin algılanabildiği.**

    edit: oha doktorun "hastanın ölüm saati 14.43" dediğini bizzat duyuyorsun lan

  • https://www.ifixit.com/guide

    neyi nasıl tamir edebileceğinizi gösteren, arabadan, laptop'a, tablete ve fotoğraf makinesine kadar; hatta düğme dikmeye kadar pek çok olayın resimli anlatım rehberi, güzel bir site. tabii güzel ama ingilicçe. yine de resimli anlatım faydalı olacaktır kanaatindeyim.

  • bu beyefendi koç holding yönetim kurulu başkanlığına getirildiyse, ali koç amasya sancağınamı gönderildi ?

  • internette dolanırken görülen bir haberde dikkat çeken fiyatlardır. hem de bunlar deprem ertesi zamlanmış fiyatlar.

    ürün fiyat (tl)
    kısa samsun, maltepe 150.000
    uzun samsun, maltepe 175.000
    uzun tekel 2000 450.000
    kısa tekel 2000 (kutulu) 400.000
    uzun tekel 2001 300.000
    kısa tekel 2001 250.000
    35 cl. yeni rakı 1.400.000
    70 cl. yeni rakı 2.500.000
    70 cl. normal votka 2.000.000
    70 cl. cin 2.150.000
    75 cl. buzbağı şarabı 1.100.000

    lan dedim, dolar kaç paraymış acaba o zaman?
    http://paracevirici.com/…doviz/1999/amerikan-dolari
    1999 ortalaması 420.000,00 tl imiş.

    yani samsun/maltepe = 0,35 dolar * 3,86 = 1,35 tl
    uzun tekel 2000 = 1,07 dolar *3,86 = 4,13 tl
    35 lik rakı = 3,33 dolar*3,86 = 12,85 tl

    şimdilerde en boktan sigara 9 tl, 35'lik rakı da 50 tl

    lan dedim peki asgari ücret ne kadarmış o dönem?
    http://www.alomaliye.com/…r-1974-yilindan-gunumuze/
    93.600.000 tl imiş.

    peki bununla kaç şişe 70 lik rakı alınıyormuş?
    93.600.000/2.500.000 = 37,44

    şimdi 37,44 şişe 70liği kaça alıyoruz?
    37,44*93=3.481 tl

    asgari ücretle şu anda kaç 70'lik alınabiliyor?
    1404/93 = 15 şişe

    kimse ehonomi çoh iyi, alım gücü arttı demesin. kalbini kırarım.

  • sanırım kariyerimde yaptığım en iyi tercih henüz başlarında (17-20 yaş) az maaşla sadece tecrübe için bir sürü farklı firmada çalışmak oldu. "yeni başlayanlara az maaş verilsin" diye demiyorum: minnet etmeyeceğin para, başka firmaya sıçrama kararını kolaylaştırıyor.

    o sayede bir sürü farklı çalışma ortamı, şirket kültürü gördüm. ne yapmak istediğim, nasıl bir firmada çalışmak istediğim, emeğimin karşılığının ne olduğu gibi konularda zamanla daha iyi fikir edindim. iyi firmayı kötü firmadan ayırabilmeyi öğrendim. ilerde kendi şirketim olursa nasıl olmasını istediğime dair fikirler edindim.

    o firmalardan biri bana ev kirası, araba taksidi, yeme içme masraflarını karşılayacak bir para kazandırmış olsaydı bugün hala eskişehir'de aynı firmada çalışıyor olabilirdim. eminim hayatımdan memnun da olurdum. ancak sağolsunlar, verdikleri asgari ücret beni yeni maceralara itti.

    kariyerimin ilerleyen kısımlarında en uzun süre çalıştığım firmalar bana kendimi geçindirip üstüne biraz kendimi şımartabilecek para ile çok imkan veren ve en rahat çalışma ortamını sağlayan firmalar oldu. en sonuncusu da microsoft. eğer önüme kendi işimi yapma fırsatı çıkmamış olsaydı bugün muhtemelen hala microsoft'taydım ve muhtemelen yine hayatımdan memnundum.

    peki kariyerimin ilk yıllarında o kadar az parayla nasıl yaşadım? eskişehir'de anne/baba evi, ankara'da ofisteki bir yer şiltesi ile makarna günleri, istanbul'da ise ofis mutfağının kalebodur zeminine karton serip üstünde yatma ve boş kola şişelerinin depozitosuyla kokoreç alma* şeklinde. o günlerin hepsi microsoft'a alınmam sürecinde abd'ye giderken sunduğum iş tecrübesi belgelerinin parçası oldular.

    steve jobs'ın "stay hungry, stay foolish" ile vurguladığı da buydu sanırım. kendini hemen bir yere bağlama, gerekirse biraz aç kal, biraz budala kal, biraz keşfet.

  • en sevdiğim mevsim kıştır benim için ve bana kışı sevdiren sayamayacağım kadar detay var. bir kısmı şöyle :

    karın yağışını izlemek, kaç yaşında olursan ol gökyüzünden beyaz kar tanelerinin düşüşünün verdiği heyecan ve hayret hissi.

    yılın ilk karında dışarı koşup insanların ne yapıyor bu bakışı altında kahkaha atarak kendi etrafında dönmek. kar tuttuktan sonra kartopu oynamak, karda yuvarlanmak

    kimsenin basmadığı bir yerdeki karlara basmanın verdiği haz

    kat kat giyinmeye rağmen deli gibi üşümek, soğuktan başka bir şey düşünemediğinden kafandaki rahatsız edici her düşünceden ve sesten kurtulmak

    hafif bir kar ya da yağmur eşliğinde kulakta kulaklık sevilen müzikleri dinleyerek ve soğuktan titreyerek istiklal caddesi ya da kadıköyde yürümek, sonra sokaktaki kestaneciden kestane alıp yemek, kestanenin insanın içini sıcacık yapması

    evde ailecek oturmuşken yenen kestane

    vapura binip herkes soğuktan içerde otururken sıcak bir sahlep alıp vapurun dışına oturmak, bir yandan yüzüne çarpan rüzgardan üşürken bir yandan sahlepin içini ısıtması

    soğuktan elin, burnun kıpkırmızı olmuş eve geldikten sonra yapılan sıcak duş ve sonra üstüne battaniye alıp peteğin yanına oturarak iyice ısınmak.

    sobada kestane yapılan, sonra portakal yiyip kabuğu sobaya atılan çocukluğunun kışlarını hatırlamak ve özlemek

    kar yağıyorken camdan dışarıyı izleyip müzik dinlemek. şehrin beyazlığından büyülenmek, karın ne kadar mucizevi ve güzel olduğunu düşünmek, sokak lambasına bakıp kar yağıyor mu diye anlamaya çalışılan, yere kar tutar tutmaz anneye dışarı çıkmak için baskı yapılan küçüklüğü hatırlayıp gülümsemek.

    hasta olmamak için sürekli mandalina yemek çeşitli bitki çayları içmek

    sonunda sıcak bir yere varacağını biliyorsan üşümek.

    kar, karın ne kadar güzel bir şey olduğundan bahsetmiş miydim? sanırım dünyadaki en sevdiğim şeylerden birisi. sadece o bile kışı güzel yapmaya değer.

    ah bir an önce kış gelse de üşüsek, kafamdaki susmayan düşünceleri soğukta dondurabilsen. yazdan iyice bunaldığımı fark ettim.

  • halk arasında yaşlılık veya erken yaşlanma hastalığı olarak bilinen progeria, bir tür genetik hastalıktır. 8 milyonda 1 kişide görülen hastalık dna’nın yapısındaki telomer zincirinin kısalmasından kaynaklanıyor. tıp dünyasında fareler üzerinde yapılan deneylerle, gen değişimi gibi yöntemler denense de, hastalığın şu an etkili bir tedavi yöntemi bulunmuyor. progeria hastalığının teşhisi ise oldukça kolay; saçların tamamı veya bir kısmı dökülmeye başlıyor, kel kalan kafa derisinde damarlar belirgin bir şekilde fark ediliyor.

    yüz ifadesi asla bir çocuğu andırmıyor ve tıpkı 70-80 yaşındaymış izlenimi veriyor. çene ve diş yapısı az geliştiğinden, dişlerde çürükler meydana geliyor. hastada herhangi bir zeka geriliği veya konuşma güçlüğü gözlenmiyor. dışarıdan büyüme hormonları verilse de bunlar hiçbir işe yaramıyor ve hasta cinsel aktivitelerini sağlayacak gelişimini tamamlayamıyor. bu hastalığa yakalanan çocukların ortalama yaşam ömrü 12-13 yıldır.

  • her iş çıkışı sonrası, illa bi a101’e uğrar; öyle eve giderim. bugün de perşembe olduğundan uğrayayım dedim. bilgisayar kampanyasını biliyorum ve bana yâr olmayacağını bildiğimden, alma düşüncesine bile girmedim.

    neyse, salına salına yürürken, bizim çengelköy şubesinin depo kapısı, hemen arka taraftadır. şube müdürü, battaniyeye sarılmış iki kutu ile çıktı depodan. şöyle takip ettim çıkışını ve örtüyü açınca hooop iki adet lenovo bilgisayar :)

    şaşırdım mı? tabii ki hayır... sistem böyle maalesef. adalet, hak, görgü, ahlak, erdem... bunları “ucuzluk” markette bekleyip de üzmeyin kendinizi...

    tanım: müşteri alsın diye numunelik gönderilen kampanya ürününü, battaniye ile dükkandan çıkartan müdürlere sahip marketler zinciridir... fazlası var; eksiği yok...

  • herkes ideolojik kavgaya girmeden önce belirteyim, bu bölüm ideolojik bir eleştiriden ziyade bir yeşilçam eleştirisi gibi geldi bana.

    yeşilçam'ın yüzeyselliğinin ve gerçeklerden kopukluğunun, eğitim görmüş fakat deneyimsiz enayi insanları hayatın sadece siyah ve beyazlardan ibaret olduğu şeklinde yanıltmasını hicvetmiş. burada ideolojik kuramların değil insanların onu nasıl idealize ettiği sorunu var. sınıf farkının, insanlar arası diyalogda azınlıkta fakat aklî olana nasıl bir lost in translation yaşattığını gösteriyor.

    misal, kemal hoca yerli halkla konuştuğu esnada, köydeki kadınlara kapsayıcı bir söylemle "kadınlarımız!" diye hitap edince köylü söylemdeki mahiyeti anlamıyor ve alınarak "kadınlarımız ne demek lan dümbelek!?" diye çıkışıyor. ardından kemal hoca kendini bir shitstormun merkezinde buluyor ve durumu izah etmek zorunda kalıyor. yetmiyor, köylüler izahı kabul etmiyor, kemal hoca "kadınlarınız" dedim diye yalan söylemek zorunda kalıyor.

    aydın geçinen bir adam orada yabancılaşma yaşıyor. başta iyi niyetli şekilde önder olma, cahil halkı aydınlatma çabasının ucuz bir romantizm olduğunu anlıyoruz.

    kooperatif kemal'in hatası, köyde yaşayan insanların bataklığa saplanmış ve kurtarılmayı bekleyen birer melek olduğunu sanması. kendini ilahi bir görevli sanarak köy halkını çok hafife alıyor ama bunun farkında değil. çok komik, çok trajik.

    - kemal bey, siz neden ideallerinize dönmüyorsunuz?
    + ideal mi kaldı? muhatabım mı var amına koyayım?

    cem yılmaz'ın böyle bir hikaye yazmasında, zamanında dicle üniversitesi'nde yaptığı etkinliğin de etkisinin olduğunu düşünüyorum.

  • ertesi gün istifa etmesi gerekirken bir de utanmadan cumhurbaşkanı olmaya çalışan kemal kılıçdaroğlu'dur.

    her fırsatta hükümet kanadından gelen rezillikler karşısında "bu avrupa ülkesinde olsa elli defa hükümet düşerdi." demeyi biliyor muhalefet partileri ama kendi rezilliklerini onlar da görmüyor.

    %180 enflasyonun olduğu insanların inim inim inlediği bir ekonomik buhranın ortasında bile hala 2. parti kalıyorsan, akp'nin oylarını eritip erken seçime gitmeye zorlayamıyorsan sizin de istifa etmeniz gerekir. demek ki siz en kötü senaryo da bile bu ülke insanına umut veremiyorsunuz. halkı suçlayıp bunlar bidon kafalı demek en kolayı.

    edit: suçu halka atıp sıyrılmak en kolayı. yerel seçimlerde doğru adaylar gösterildiğinde istanbul ankara ve diğer büyük şehir belediyelerinde nasıl kazandığın ortada. uzaydan mı geldi o seçimlerde oylar? yap bakalım mansur yavaşı cumhurbaşkanı adayı. imamoğlu'nu parti lideri oylar artıyor mu artmıyor mu görelim.