hesabın var mı? giriş yap

  • en güzeli de parasını vererek adını hiç geçirmeden prime time'da bu olaya farkındalık yaratmalarıdır. tebrik ve teşekkür ediyorum. emsal olsun.

  • euroleague, avrupa basketbolunun gelişimi için engel haline gelmiş bir organizasyon ve artık yeniden yapılanması gerekiyor.

    1- gelir:

    euroleague, şu an avrupa'da en fazla gelir üreten organizasyon ama potansiyele bakarak kıyaslama yapınca ise euroleague için avrupa basketbolunun değer üretmesi önünde bir engele dönüştü eleştirisi haklı olabilir. yakın zamana kadar avrupa basketbolu, nba'de az çok rolü olabilecek oyuncular için bir alternatifti. nba'in en görkemli zamanlarında bile (jordan dönemi) avrupa basketbolu yıldızlarına nba'deki en düşük maaşlarla kıyaslanabilecek paralar vaat etmiyordu (kukoc) ki o dönem nba ile kıyaslayabileceğimiz avrupa basketbol organizasyonları çok daha zayıftı.

    avrupa basketbolu en kötü haliyle bile şampiyona 3-5 milyon para vaat edecek seviyede değil ama bu sorunun kaynağını da bilemiyoruz. yunan takımları organizasyonun hissedarlarının gelirden büyük paylar aldığına dair itirazları sık sık haberlere konu oluyor. google'dan aratınca euroleague'in geliri şudur, pasta bu şekilde dağıtılıyor diyen bir dökuman bulamadım. problem gelir paylaşımı ya da gelir azlığı olsun, her senaryoda asıl sorumlu organizasyondur.

    2- kapsam:

    euroleague'e katılacak 11 takım değişmiyor diğer takımlar ise belli başarıları elde ederek bu lige katılabiliyorlar bu da euroleague'in potansiyelinden çok daha sınırlı bir kitleye hitap etmesine sebep oluyor. euroleague'te şampiyonluk iddiası olan takımların bütçesi +30 milyon dolar; ortalama takım bütçesi 10 milyon dolar civarında ama ligi kazanan takımın elde ettiği gelir ortalama bütçenin yarısı bile değil; yerel basketbol liglerinde, eurocup'ta durum gelirler açısından çom daha vahim durumda.

    örneğin eurocup şampiyonu euroleague katılım hakkı kazanıyor ama eurocup için 3-5 milyonluk bütçeler makul iken euroleague'te bu bütçe ile iddialı takım kurmak çok zor ve bu çapta bütçeyle oynamak isteyen takımlar doğal olarak ligin kalitesini düşürüyor; bahsettiğim takımlar bütçelerini artırsalar ve ertesi sene euroleague'e tekrar katılım hakkı tekrar elde edemezlerse ciddi bir bütçe sorunuyla karşılaşıyorlar ve bu durum sürekli olarak istikrarsız takımların ortaya çıkmasına sebep oluyor.

    çözüm muhtemelen euroleague çok daha fazla genişletmek ama vasat bile diyemeyeceğimiz gelirler çok daha fazla bölünürse takımların kalite farkı kapanıp kapsayıcılık artacaktır ( uzun vadede bu daha olumlu olabilir.) ama bu durumda da zaten çok yüksek olmayan toplam kalite daha da düşecektir.

    3- yerel ligler:

    euroleague'in gelirleri çok yetersiz iken yerel ligler gelir açısından berbat durumda ve yetersiz dediğimiz euroleague takımları için yerel ligler zaman, gelir kaybı haline gelmiş durumda. bugün euroleague'te türkiye'yi temsil eden takımlar +50 milyon liralık kadrolar kurarken birkaç milyon teminat bulamayıp ligden çekilen takımlar oluyor. (şu an ligin en dikkat çeken oyuncusunu (bkz: alperen şengün) teminat bulamayan takımdan çıkıyor !)

    bu iki ekibi aynı ligde birkaç defa karşı karşıya getirmek en doğru seçim mi tekrar düşünmek gerekir. bu sadece türkiye ligine has bir durum da değil örneğin euroleague'e sürekli katılım hakkı olduğu halde genelde en kısıtlı bütçe ile yarışan zalgiris de liginde geriye kalan takımların karmasıyla her hafta maç yapsa zalgiris her maça favori çıkar. örnekleri artırabilirim; mevcut statükoyla bu fark azalmayacak, katlanarak artacak.

    sonuç olarak avrupa basketbolunda eninde sonunda büyük bir kırılım yaşanacak. fiba bile (bile çünkü avrupa'da basketbolun gelişememesinin ana sebebi) "şampiyonlar ligini" basketbola uyarlama şeklinde şeytanın bile aklına gelmeyecek bir konseptle yeniden avrupa'da şansını deniyor (bkz: bunu buradan alın) ve şimdiden bir alan kazandı.

    euroleague bugün avrupa basketbolunun potansiyelini baltalayan bir organizasyon haline geldi, avrupa basketbolunun büyümesini engelliyor ama mevcut ekipler için ise en iyi alternatif olarak duruyor. (bkz: batık maliyet yanılgısı) günün sonunda ise en kötü senaryoda bile avrupa basketbolunun başta gelir olmak üzere gerçek potansiyeli bu değil. avrupa'da basketbolun potansiyeli tabii ki abd gibi değil ama mevcut gelir uçurumu normal değil. nba kurumsal olarak avrupa'daki boşluktan yararlanmak için illa ki bir şeyler yapacaktır. nba'deki en değersiz takımın piyasa değeri bile milyar dolara yükselmişken ( birkaç sene önce aşırı yükselmiş olarak kabul gören fiyatlar bile şu an komik rakamlara döndü yani çok daha fazla yükselebilir.) avrupa'daki potansiyel birilerinin ağzını sulandırıyordur. nba oyuncuları arasında "basketbol takımı" sahibi olma trendi yükseliyor. ( avustralya ligi neredeyse nba oyuncuları ligi haline geldi. ) bu eğilim avrupa'ya da yönelebilir ve bu kırılım geciktikçe avrupa basketbolunun kalitesi düşecektir.

    https://seyler.eksisozluk.com/…uhtemel-hazirliklari

  • rotring rapid
    faber castell super fine

    kalem-uç işbirliğinde 27cm'lik 31 çizgi çizildiğinde 0,5cm uç tüketiliyor.

    27x31=837 cm,837 santimetrelik kullanımda 0.5 cm uç tüketiliyor.
    1674 santimetrelik kullanımda 1cm uç tüketilir.
    bunu 1km çizime oranlarsak;
    60cm uzunluğunda uç tüketilir.

    bir kutu faber castell super fine (24lük) 24 adet 7.5cm uzunluğunda uç içermekte.

    24x7,5=180
    kutudaki tüm uçları uç uca koyarsak 180cm eder.

    bu hesaplara göre 1 kutu uç ile 3km çizilebiliyor.
    100km'de 34(aslında 33 küsür) kutu uç tüketilir.

    söz konusu ucun tanesi 1tl.
    100km uzunluğunda yazı yazmak veya çizgi çizmek isteyen bir rotring rapid kullanıcısının uç maliyeti 34 lira olacaktır.
    40 yapmıyor malesef:(
    not:uç kırılmaları ihmal edilmiştir.

    vw golf'ün sitedeki teknik verilere göre genel yakıt tüketimi 5lt/100km.
    benzine 5tl kabul edersek;
    golf'ün yakıt maliyeti 25tl.

    sonuç:vw golf,kalemden bile az yakıyor.
    (bkz: swh)

    debe editi:
    (bkz: larende anadolu lisesine kitap topluyoruz)
    (bkz: antalya'daki yoksul aileye yardım kampanyası)

  • yavaş ol şampiyon onu yapan kendi çocuğun bile olabilir. bu kadar değer vermeyin eşyaya.

    şimdi şöyle bir anımı anlatayım.

    üç kuruş fazla olsun kırmızı olsun deyip x markanın en janjanlı paketini aldım.
    araba kırmızı ışıl mı ışıl yanıyor. ilk arabam olması nedeni ile ayrı bir sevgi besliyorum ona.
    park ettiğimde mahallenin çocukları etrafına toplanır arabayı incelerdi. hatta tanımadığım
    insanların gelip satıyor musun fiyatı nedir? gibi sorularıyla karşılaştım. hafiften gururum okşanmadı değil.
    hayır bana ne oluyosa beğenilen araba ama g.tü kalkan ben. gerçi arabam hatchback di haliyle oda g.tü kalkık sayılır.
    neyse konuya gelelim. günlerden bir gün çok sevgili arabamın yanına doğru yaklaşınca arabada bir gariplik olduğunu fark ettim. iyice yaklaştım. arabanın sol tarafı boydan boya tabloya dönüştürülmüş.
    evet bildiğiniz tablo. bildiğiniz ev resmedilmiş, el ele iki çocuk, dereye benzer bir kazıntı, sonra bob abinin dediği gibi şurada bir ağaç olsun diye düşünülüp derenin kenarına ağaç yerleştirilmiş.
    derenin evin kapısıyla birleşmesi bir sürrealist çalışma gibi geldi bana.
    kan beynime sıçradı resmen. nasıl ya kim neden yapmış derken. komşunun 4 yaşındaki oğlu mehdi'yi elinde demir çubukla arabanın bir kaç metre ilerisinde gördüm. her şey anlaşılmıştı. bizim komşu ressamlığa heves etmiş bunu da benim arabam üzerinde denemiş.
    itiraf etmeliyim ki o yaşa ve ilk denemeye göre oldukça başarılır bir eser çıkarmıştı ortaya. çocuğa baktım dövsen dövülmez, sövsen sövülmez.
    sen mi yaptın sorusuna hayır cevabı aldım. ama elindeki suç aleti onu yalanlıyordu.
    neyse boynumu büküp arabaya bindim.
    sonra o çok sevdiğim arabanın komşu çocuğunun sanat sevgisinden daha önemli olmadığına kanaat getirdim. ertesi gün bizim ufaklığı yakaladım. bir daha yapacak mısın dedim, hayır abi söz yapmıycam dedi.
    ve bir daha da yapmadı gerçekten.
    bende bizim minik mehdi'nin hatırına onun eserini boyatmadım.
    araba perte çıkana kadar 4 yaşındaki sürrealist ressamın tablosuyla dolaştım.
    kim bilir belki de o kazadan sağ çıkmam kırmadığım o küçük kalbin duası sayesinde oldu.

    şimdi bir araba için sövüp sayan bu zat-ı muhtereme söyleyeceğim şey; eşyaya bu kadar değer verme.
    bir kaza geçirirsin gelen keşke mala gelseydi dersin.

    ve ayrıca kim bilir belki de bizim küçük mehdi ile komşu olmuşsundur ve o çizikler asıl tablonun sadece başlangıcıdır.

    edit:imla

    tanım: mahallenin dahi çocuğu

  • "kariyerindeki en başarılı olduğu iş; azeri kızı günel'in klibinde "oy didem'i" oynamış olması" demiş hakkında ahmet hakan.

    ahmet hakan ile aynı safta durmamı sağlayan hatun kişidir.

  • nokia zil sesini borçlu olduğumuz bestecidir.

    gran vals

    ispanyol müziğinde piyanoda albéniz kim ise gitarda tárrega odur. ikisinin arkadaş olduğunu belirterek hikayeye başlayalım.

    tárrega'nın ailesi ona küçük yaşlarda gitar eğitimi aldırmıştır. tárrega, henüz 17 yaşındayken gitarını ispanya'nın en iyi gitar üreticisi olan antonio de torres'den satın alacaktır. torres ile yollarının kesişmesinin sebebi ise dolaylı olarak tárrega'nın ailesinin çocukluk döneminde castellón'a taşınması ile bağlantılıdır, zira tárrega burada ispanyol müzik tarihine damgasını vuran başka bir müzisyen ile tanışma fırsatını yakalayacaktır: julián arcas. tárrega burada arcas'ın öğrencisi olacaktır ve arcas'ın da gitarını yapan torres olduğundan tárrega, ispanya'nın en kaliteli gitarlarına erken yaşta ulaşma şansını elde edecektir.

    müziğe istidadı olan tárrega'nın takdir edilmesi gereken bir yönü, onun maddi imkanları çok kısıtlı bir aileden gelirken yeteneğini kanıtlayarak bursla konservatuara girebilmiş olmasıdır. profesyonel anlamda ilk eğitimini aldığı okul günümüzde real conservatorio superior de música de madrid olarak geçer. çok geçmeden ünlenen tárrega, turnelere başlar ve öğretmenliğe soyunur.

    ispanya önemli bir tarihsel olay yaşamıştır: la gloriosa. ispanya kraliçesi kötü yönetimi nedeniyle muhalefetin hedefi olmuştur ve kendisine karşı ayaklanmalar başlamıştır. alcolea muharebesi'nde kraliçeye bağlı güçlerin kaybetmesiyle kraliçe ii. isabel vatanını terkederek paris'e yerleşmek zorunda kalmıştır.

    tárrega'nın şöhreti, paris'teki ii. isabel'e kadar ulaşır. isabel onu saray müzisyeni olması için çağırır ve tárrega mesleğini bir süreliğine paris'te icra eder.

    francisco tarrega - isabel

    tárrega'nın yolu, sonraki dönemlerde londra'ya da düşmüştür. lakin unutmamak gerekir ki bestecimiz bir ispanyoldur. sıcak hava sever, güneş sever. londra'nın kapalı havası tárrega'yı depresyona sürükler. ingiltere'nin karamsar ambiyansını avantaja çeviren tárrega, meşhur lágrima'yı böyle besteleyecektir. (lágrima, latince "lacrima"dan gelir ve "gözyaşı" anlamındadır.)

    francisco tarrega - lagrima

    57 yaşında dünyaya gözlerini kapayan besteci, ispanyol müzik tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak tarihe geçecektir.

    bazı eserleri:
    tango maria
    adelita
    capricho árabe