• bir çok amerikan filminde defalarca tekrarlanarak insanlara "neden ben böyle yaşamıyorum" dedirten sahneler bütünüdür.

    koşarak basamaklardan inerken kravatımı bağlamaya çalışır, kocaman mutfakta hazırlanmış masadan yalnızca portakal suyundan bir yudum alıp "geç kaldım toplantım var " derken hanımdan küçük bir öpücük ile devasa bir arabaya atlar ve bahçedeki kapalı otoparktan sessiz, sedasız ama yemyeşil bir caddeye çıkıveririm... (kahretsin köpekle şakalaşmayı unuttum)
  • amerikan filmlerinde ve dizilerinde buzdolabını açınca sucuk, salam, sosis, yaş pasta, üç çeşit sos, tuhaf meyveler ve 6'lı içecekler görünür lakin biz buzdolabını açtığımızda sararmış peynir, sofraya getirilip bir kere bile yenmemiş çilek reçeli ve buruşmaktan manevi hayata yönelmiş zeytinler görürüz. artık ben de dolabı açtığımda supangleler pudingler avakadolar görmek istiyorum. dünden kalan içi çorba dolu tasın yanında tek başına hayatı sorgulayan mandalina değil!
  • bazen isterdim ki, oğlumla konuşurken, amerikan filmlerindeki gibi; "bak evlat ben küçükken babam bana şunu demişti" ya da " dedem derdi ki" diye başlayan cümleler kurmak, ona bilge bir akrabamdan, ya da sadece sıradan bir söz söyleyerek beni ta çocukluğumda bile etkileyebilen annemin bir lafını örnek verebilmek isterdim gerçekten. ama bakıyorum bakıyorum, arıyorum tarıyorum, yok ulan, bir tane ilaç olsun diye beni ciddiye alıp bir şey diyen olmamış mk.... ya "atkını sıkı sar üşütürsün" demişler, ya da "oğlum şu bakkaldan bi ekmek al eve gelirken" demişler. insan iki özlü söz eder, o yıllarda aklını alır evladının değil mi be hey ebeveynlerim.

    amerikan filmlerinde en çok buna özeniyorum aq... işe bak
  • en kıçı kırık kenar kasabasında bile güzel bir bar olmasıdır.
  • kocaman ve garajı olan evler ve dipdibe yaşamayan insanlar. komşunun seks hayatına tanık olmamak, otopark kavgası yapmamak, kısaca insanlardan uzak yaşamak harika olmalı.
  • küçükken;

    poster dolu genç odalarına

    sabah gevreği havalı havalı (glikoz şerbeti olan fabrikasyon bir şey niye havalı ise?) tabağa döküp bidondan süt ekleyip yemelerine

    bisiklet ile gazete dağıtmalarına

    beraber maceraya atılabilecek yakınlıktaki arkadaş gruplarına

    müstakil evlerine, bu evlerin önündeki küçük yeşil alanlara, bu alanların çimlerinin nizami biçilmiş olmasına

    garaj önündeki sıteyşın vagon volvolara

    havalı olmayan ama nerd, cool, kimsenin arkadaş olmadığı ama aslında en kafa olan ve promlarda azıcık makyaj yapıp ortamın en güzeline dönüşen kızlara

    tek dertleri ergenlik olan gençlere

    evin babasının garajda araba ile uğraşıp durmasına, 15-16'sındaki elemana dandik/hurdadan hallice de olsa bir araba alıp 'tamir edebilirsen senindir' triplerine

    yorganın altında el feneri ile bir şeyler okumalarına,

    ağaç evlerine,

    falan filan daha uzar gider...
    bunlara hep özendik yalan konuşmayın şimdi.
  • sakal trasi olan kisinin, suratinda geri kalan kopuklere direk havluyla girismesi.

    amerika'da farkli bir camasir yikama standardi mi var da ben bilmiyorum, vur suratina suyu ondan sonra kurula iste havluyu neden sikiyosun?
    lisede su hareketi bir kere yapmistim da annem amerikan standartlarinda kufurler edip havluyu toz bezi yapmisti. oyle bir animdir...
  • bulunduğum yeri 86 ve 78. caddenin kesiştiği köşedeyim ya da 82. otoyoldan kuzeye doğru ilerliyorum, yaklaşık 8 dakika sonra hedefe ulaşmış olacağım diye tarif etmek. nerdesin, beşiktaş iskelesindeyim. piii!
  • beyaz önlüklü kadın garsonların arada sırada ; ''bayım kahvenizi tazelememi ister misiniz?'' diye sorduğu bi' kafede yumurta ve pastırma sipariş edip, gelen hesabı da bozuk paralarla ödemek.
  • orta halli bir kasabada yasayip charlie’s de ogle yemegi yemek. her zamankinden charlie demek tabi. bi de yemek yerken sherrifle geçen hafta kasabaya gelen gizemli kisi ve son zamanlarda olan olaylar hakkinda konusmak.
hesabın var mı? giriş yap