369 entry daha
  • evden getirdiğim soğuk suyu pazarda satardım. pazarcılar hem para hem de meyve verirdi*

    birde yaz tatilinde eski kitaplarımı satardım ama parasını babama verirdim ki üzerine koyup yeni yıl kitaplarını alsın
  • eski madeni bin liraların ortasını eğeler orta boy jeton yapardım. düşününce kalpazan olmak için potansiyelim varmış..
  • farklı farklı dergilerden kısımlar kesip, onları kağıtlara yapıştırarak yeni bir dergi haline getirip, fotokopiyle çoğaltıp, okulda satmak. ilkokulda 1-2 kişiden gördükten sonra, dedim neden ben de yapmıyorum? 1 hafta falan sürmüştü zaten, sonra elimi eteğimi çekmiştim. o zamanlar tabi hayatımda plagiarism yok.
  • bir arkadaşımla kağıttan saçma sapan ayılı süs, tk rulosundan kalemlik, hiçbir şeye benzemeyen boyalı kitap ayıraçları yapar ve 50 kr 25kr satardık. bu işten kazanç sağladığımızı gören ablam da bize dahil olmuştu. ne bereketli zamanlardı.
  • pazarda su satardım hey gidi be.
  • tatillerde bir kaç ay gittiğimiz yazlıktaki yaşlı komşuların alışveriş ihtiyaçlarını karşılamak. amatör düzey delivery.

    ilk zamanlar epey epey cüzi bir miktar karşılığında 2 kg geçmeyeceğini tahmin ettiğim siparişleri kabul ediyordum. çünkü 3 kg üzerine çıktığımda direksiyon hakimiyetimi kaybedip bisikleti deviriyordum maalesef. bir hafta kadar böyle devam etti.

    daha sonra iş hacmimi geliştirmem gerektiğini fark ettim. abimin kız tavlamakta kullandığı motosikleti ile dağıtım yapabileceğim fikrine kapılıp bu fikri ona açtım. beni motosiklete bindirdi hadi sür bakalım diyince yere yapıştım. bu işin motosikletle olmayacağını tecrübe ile anladığımda bisikletime arka sepet taktırmaya karar verdim. babamın bu işlerle uğraşan bir arkadaşına konuyu açınca tamam hallederim dedi, ne kadar tutacağını sorduğumda o zamanlar benim açımdan epey yüksek bir ücret istedi, kabul ettim:(. akşam babama sepet konusunu açıp para isteyince "kendi kazandığın paradan öde. madem bir iş yapıyorsun her yönünü kendin karşıla" diye savuşturuldum. ama işler benim için iyi gitmiyordu sepetin siparişini verdim adamdan yarın alacağım lakin para yok..
    sağolsun annem yardımıma yetişti. parayı verdi.

    sepeti bisiklete takınca bir anda işler yağmur gibi yağmaya başladı. müşteri portföyüm ışık hızında genişliyordu. ve buna bir çözüm üretmek gerekiyordu. her ev sahibine bir düdük vermiştim. düdükler kategorik olarak 5 farklı şekilde ses çıkarıyordu. bunları gruplayarak ev sahiplerine dağıttım. böylece bir düdük sesi duyduğumda evin lokasyonunun hangi grupta olduğunu kolayca tahmin edebiliyordum ve vakit kaybetmeden siparişi alıyordum.

    siparişlerin gelmediği zamanlarda arkadaşlarımı:) makul bir ücret karşılığında sepete bindirip sokaklarda tur attırıyordum:)

    ve her öğrencinin korkulu rüyası yaklaştı. eylül ayına girdik.. okullar açılmaya başladığında bu işten yaklaşık olarak 42 tane yeni sepet yaptıracak kadar para biriktirmiştim. müthiş hissediyordum. 1 sepet parası harcadım ama 42 sepet parası kazandım. yere göğe sığmıyorum.. akşam, annem babam çay içerken kazandığım tüm parayı masanın üzerine koyup güya sayıyor numarası yapıyorum. babama hava atıyorum. onlar da işi gücü sohbeti bırakmış beni izliyorlar. parayı sayıp bir çorabın* içine koymadan önce ilk sepeti almama yardım ettiği için babama baka baka anneme teşekkür edip o paradan 15 sepet parasını ayırıp ona verdim. peder beyin ağzı kulaklarında. paraları anneme verince kadının gözleri doldu. o paraları halen saklıyor

    bu icraatlar vuku bulduğunda takriben 8 yaş cıvarındaydım.
  • bir arkadaşımla (bkz: yusufesad) ilk okul zamanları beraber gidip guzelim harry potter kitaplarımı satmış o parayla bir toptancıdan en dandik kursun kalemlerden almıştık. niyetimiz kalemleri de satıp ufaktan bir kırtasiye işine gitmekti ama kalemleri kimse almayınca ticarete kusup edebiyat, felsefe konularına odaklandık
  • inşaatlardan çivi toplayıp satmak.
  • resim dersinde verilen çizim ödevini para karşılığı isteyen herkese yapardım. bir haftalık simit ayran parasını buradan çıkartabilmek için resim hocasının gözünün içine bakardım. çizimler de fotokopi makinesinden çıkmış gibi duruyordu ama hocam sağolsun ses etmiyordu.

    cücük kadar boyumla köyde fındıkları çuvallayıp bayır yukarı eve kadar taşımak. iyi ölmemişim.

    komşu teyzelerin bakkal manav alışverişlerini yapmak, komşu amcaları abileri mahalledeki kahvehane, ganyan vs. mekanlardan bulup evden çağırıldığını söylemek. o zamanlar cep telefonu ne gezer....

    atari salonlarında jeton kutusuna bir ümit parmak sokup sonra onu mahalledeki veletlere ederine satmak. aynı şekilde sokakta yerde para yüzük vs. bulmak da o zamanların büyük iş sektörüydü.

    arkadaşların delinen, havası inen bisiklet tekerlerini yamamak, şişirmek, gidonu seleyi yükseltmek. amk. hayrına bi bok yapmamışım.
  • memur ailem öğretmenlerin tavsiyesi ile beni kolejde okutmuştu. yani durumumuz orta halli idi ve fakat sınıftakiler zengindi. ilk önce bir dergiden karbon kağıdı ile snoopy resimleri kopyalayıp, bunları boyayarak kızlara satmak ile başladım. neden çeşitli renklerdeki snoopylere para veriyorlardı bilmiyorum. sonunda piyasa doyuma ulaştı tabi bir yerde. * karamelli, çekince uzayan ince bi şekerleme vardı. çok popülerdi kendisi. kantinden bir sürü alıp sınıfta onları satıyordum. lan zengin bebesi git kantine, sıraya gir al. ondan iyi kazandım. ama bir süre sonra yasaklandı o şeker. kanserojen miymiş neymiş. ama ben gazı almıştım. simli kalem satıyordum, kalem süsü satıyordum, kokulu silgi... sonra ne olduğunu hatırlamıyorum ama. bir aşamada içimdeki bu ticari kişilik öldü. bir daha da gelmedi geri, ne garip...
1264 entry daha
hesabın var mı? giriş yap