hesabın var mı? giriş yap

  • hiperbarik oksijen tedavisi nedir?

    hiperbarik oksijen tedavisi (hbo2); kumanda panellerinden basınç ayarları yapılabilen, medikal uygulamalar için hazırlanmış, basınç odaları içerisine alınan hastalara, 1 atmosferden (deniz seviyesi = 1 ata = 760 mm hg) daha yüksek basınç altında (ortalama 2 ila 3 ata) maske, başlık veya endotrakeal tüple belli disiplin ve aralıklarla %100 oksijen solutmak suretiyle uygulanan, modern bir tedavi yöntemidir.

    hbo2 tedavisi birçok hastalık grubunda, esas tedaviye yardımcı olarak veya ana tedavi unsuru olarak kullanılmaktadır. iyi seçilmiş vakalarda cerrahi ve medikal tedavi yöntemleri ile birlikte hbo2 kullanımı tedavi süresini kısaltmakta, amputasyon sayı ve seviyelerini azaltmaktadır.

    hbo2 tedavisi nasil etki eder?

    hbo2‘nun iki temel fiziksel etkisi vardır. ilki, yüksek basınç nedeni ile gaz volümlerinde azalmaya neden olmasıdır. bu etkisinden özellikle gaz embolilerinde ve dekompresyon hastalıklarında (vurgun) yararlanılır. diğer etkisi ise; normal şartlar altında oksijen vucutta sadece kırmızı kan hücreleri tarafından taşınır. hbo2 tedavisinde ise artan atmosfer basıncı ile oksijen diğer bütün vücut sıvılarında da (plazma, beyin-omurilik sıvısı, lenf sistemi ve kemik) taşınabilir hale gelmektedir. bu yolla gelen ekstra oksijen kan dolaşımı bozulmuş bile olsa zarar görmüş dokulara ulaşabilir ve iyileşme sürecinin başlamasına neden olur.
    özetle hbo2 tedavisi ile:
    yara bölgesindeki lökosit aktivasyonu güçlenir.
    yara bölgesinde yeni damar oluşumu (angiogenesis) sağlanır.
    yara bölgesinde konnektif doku oluşumu uyarılır.
    plazmada çözünen oksijen miktarı artar.
    hipoksik dokuların oksijenasyonu sağlanır.
    anaerobik bakterilerin üremesi durdurulur.
    bazı antibiyotikler ile sinerjistik etki sağlanır.
    vazokonstriksiyon sayesinde ödem azalır.
    karbonmonoksit ve siyanid zehirlenmelerinde sitotoksik etkiyi önler.

    hastalar tedavi sirasinda neler hisseder?

    hastalar seansın başlaması ile kuru dalış olarak adlandırılan basınç artışını kulaklarında hissederler. hastalar kendilerine öğretildiği şekliyle yutkunarak veya burunlarını kapatıp kulaklarına iç hava basıncı uygulayarak (valsalva manevrası) basınç eşitlemesini gerçekleştirirler. tedavi basıncına gelindikten sonra hastalar dış ortamdaki yaşam rahatlığına ulaşırlar.

    tedavi süresi ne kadardir?

    hbo2 tedavi endikasyonu olan hastalar; hastalık çeşidi ve derecesine göre 45 dakikadan 5 saate kadar uzayabilen seanslarla tedavi görürler. hastalar genellikle günde 1 defa, 2 - 2,5 saat süren tedavi seansına girerler. hastalar haftada 1 veya 2 gün istiharatli sayılırlar ve tedaviye alınmazlar. toplam seans sayısı hastalığa göre değişmektedir.

  • insanı sinema manyağı yapıcak kadar nufuzu olan bir filmdir herkeş gibi görselliğine, dehşetine ve içeriğine bayılmıştım. cümle alemin 90s film listesinde olmazsa olmaz filmidir. eski kıtalı kalander sinema otoritelerinin yorumu ise "90s da atlantiğin öbür yakasından gelen 3 iyi filmden biridir". sosyoloji kitabı gibidir yoksa tanrı bilim mi demelimiyim cinayetlerden ziyade ki-cinayetler gösterilmez john doe(adam sende)' nun idealizmin aldığı sanrı-yorum sarsıyor. mills e fırça kayarken teslim olmasaydım en ufak bir ipucu varmıydı eşşek herif die. bunlardan önce görselliğe dönersek şu saat itibarıyla film görsel değil gerçekçi o kadar ki en ufak bi numara (effect) yok 90s ın alan parker benzetmesi bölece yerini buluyor gerisi hep bir ışık gölge titizliği, açı, kadraj böle bakınca daha bi eşekten düşmüşe döndüm yani bahdesilen tüm o atmosfer yönetmenliğini ciddiye almış, çalışkan bir çocuğun ev ödevi çalışması. ayrıca seneryoya dönersek filmin senaryosu umberto eco nun gülün adı adlı roman ve filmine çok şey borçludur. genel olarak bakıldığında cinayetlerin 7 ölümcül günahla ilişkilendirilmeleri hatta doe nin ana teması olması ve doe nin iyi eğitimli yalayıp yutmuş kitap kurdu manyağı ve karşısındaki gün görmüş akl-ı selim somerseth karkateri ve onların ortak payadası olan kitap ve kütüphanenin sunulması ile atfedilen önemin hem hayranlık uyandırması hemde bilmenin derin dehlizlerine yapılan açılarla tambel ve cahil seyirciye aynı şekilde ışık tutarak gözleri alınır. bir göndermede blade runner filmine vardır ki ordada yaşanmaz, boktan ve lanet bir şehir vardır ve hep yağmur yağar ki taxi driver da ki de niro nun sölediği gibi yağmur, şehirdeki tüm bu ahlaki pislikleri bir nebze olsun temizlemekte ve bu yüzden yağmuru sevmektedir. halbuki se7en da yağmur hiç durmamakta şehri ahlaki açıdan bok götürmektedir. bu nedenle doe abimizin hakkaniyeti anlamlıdır. blade runner da romanda atılan nükleer bombalar nedeniyle yağmur hiç kesilmemekte ve hava hep kapalı olması ve güneşin terk eylemesi nedeniyle depresif bir ruh hali geleceği kuşatmıştır. filmde bu iç karartıcı hava, gelecekten ziyade günümüzde geçerek ilahi bir ceza olarak şehre inmiştir. filmin kırsal kesimde günluk güneşlik ortamda geçmesi bu anlamda manidardır. filmde ayrıca mills ın doe yi kovalarken yangın merdiveninden sarktığı sahne blade runner daki deckard ın binanın tepesinden salındığı sahne ile aynı açı yaparaktan selamlanmıştır. ve son olarak filmin pesimist bir söylemle bitmesi ki doe yakalansa yada öldürülmese bile mutlu sondan bahsedilemez zira doe manyak olabilir ama kötü biri midir. yada doe toplumu uyarma amacına ulaşırken buna iyi son diyebilir miyiz burda da film noir e bir depik vardır.

  • millet amma olay yapıyor ha, yok eski görünüm, yok yeni görünüm, yok tasarım, o bu şu...
    ...yahu en nihayetinde 2-3 fotoğrafa yorum yazacaksın, 1-2 arkadaşına merhaba merhaba diyeceksin, bir davet mavet varsa ona bakacaksın.

    sanki uçak simulasyonundasın da tasarım değişince birden kalakaldın. uçağı indireceksin tekerler nerden açılır bulamıyorsun bir türlü, yakıtın bitiyor, irtifa kaybediyorsun, kuleyle konuşçağına yolculara anons filan yapıyorsun...

  • akp'li arkadaşlara açık mektupa gelen cevaplardan biri. önemli bir kesimin benimsediği bir algıya değiniyor: "bu halk hareketi değil cumhuriyet mitingidir. yarın yine başörtümüze karışırsın".

    direnişe katılanlar arasında konuyu cumhuriyet mitingi ekseninde görenler olduğu doğru. hatta "mustafa kemal'in askerleriyiz" diye slogan atanlar da onlardan sanırım. onları şahsen yadırgamıyorum, 80'lerde resetlenmiş kafalar ilk başta siyasi algıda problem yaşayabilirler normal.

    lakin bunların bu sefer azınlıkta olduğu, bu sefer direnişteki atmosferin farklı olduğu sadece anket ve araştırmalara yapınca bile ortaya çıkıyor. %93 devletin otoriter tavrına tepki için orada. %83'ü özgürlükçü, %70'i herhangi bir siyasi görüşe yakın değil. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23438519.asp

    bu tabloya sırt çevirmek, aslında önünde engel ve yasaklar duran her kesim için büyük bir fırsatı tepmek demek. akp'nin 10 yıldır kamuda başörtüsü yasağını kaldıramamış olmasının sebepleri arasında muhalefetin taş koyması varsa bu taşları kaldıracak olan da bu hak ve özgürlükler için direnen insanı kucaklamaktır.

    bu insanların hak ve özgürlük ihlalinin acısıyla ilk defa yüzleşmesinin bir kanıtı da şudur: (bkz: özür dilerim senden kürt kardeşim)

    tam tersine "iyi niyet kapıları artık kapandı karşınızda demir yumruk var!" demek sadece ve sadece aslında halkın olmayan bu sorunu halkın başbakan'ın sırtından alıp kendi üstlenmesi oluyor. başbakan'ın kavgası için askerlik etmek, kendisi olmayan meselede taraf olmak, daha çok şiddete ve vahşete çağrı yapmak oluyor.

    halbuki akp'nin oyları artacaksa elde ettiği ekonomik başarıyı, despotluktan uzak bir demokrasi anlayışıyla birleştirmesiyle olacak. bunun başka yolu yok. tarihte hiçbir iktidar halkını birbirine kırdırarak ülkesini daha güçlü hale getirememiştir. bunun değişmesi her kesimden herkes için önemli.

  • akllı telefonunuz muhtemelen vardır, maps.me uygulamasını indirin, offline çalışır ve muhteşem bir haritadır, tuvalet eczane market herşeyin yerini gösterir. bir adet powerbank alın çok lazım oluyo. pişik olma ihtimaliniz varsa kremi türkiye'den alın, yoksa pişik kreminin ingilizcesini de bilmiyorsanız bir arkadaşımın yaptığı gibi eczanede anlatana kadar kırk takla atar en son anneler bebekleri için alır, ben de bacaklarıma sürecem öyle bir krem istiyorum şekli maymunluklar yaparsınız. ılk gördüğünüz yerden hediyelik eşya almayın , mutlaka daha ucuza satan bi yer vardır, yerlilerle iletişime geçip bolca soru sorun, etrafı öğrenin. pazarlık yapmaktan çekinmeyin. polisle veya bir başka resmi görevliyle tartışacak olursanız sesini yükseltmediğiniz ve kibar olduğunuz sürece pek sorun yok, ama bazı ülkelerde, bulgaristan gibi sizden rüşvet isteyebilirler, cüzi bi miktarsa verin gitsin değilse seni şikayet ederim türevi şeyler diyin, işe yarıyor. paranız azsa marketlerden sandviçlik bişeyler alın ve kendi yiyeceğinizi kendiniz hazırlayın, gayet pratik ve ucuz oluyor. şehir güvenli mi değil mi önceden araştırma yapın, gece gezmelerini ona göre yapın. balkanlarda fuhuş almış yürümüş, yanınıza yaklaşıp sex businnes diyecek şekli şemali güzel kötü yola düşmüş kadınlar olabilir, bence tehlikeden uzak durun, nasıl sonlanacağı belli olmaz. yine balkanlarda serserilerle pek tartışmayın, orta ve batı avrupa için polis çağırırım demek işe yarıyor. tek başınaysanız ya couhsurfing ya da hostel de kalın. arkadaş edinmeyen çalışın, em eğlenceli oluyor hem de kültürler bir paylaşım oluyor. yakın ve orta mesafeler için yürüyün. toplu taşıma yukarıda bahsettiğim uygulamada çok net görünüyor oraya bakarak toplu taşımayı da kullanabilirsiniz. kurallara uyun ve kurallara mugayir hiçbirşeyi hiçkimseye teklif etmeyin, burada sigara içebilir miyim vb. gibi , adamlar hassas. kazıklanmaya çalışıldığınızı hissederseniz konu her neyse vazgeçin bir başka yere gidin. yolculuk planınızı yapmaya çalışın. bir şehide vardığınızda, eğer birkaç günün ardından başka şehide geçecekseniz, bulunduğunuz şehire gelir gelmez ilk işiniz bir sonraki şehre gidiş yönteminizi ve biletinizi ayarlamak olsun. son dakila sürprizleri yaşamayın. göçmen bir kılığınız olmasın, turist gibi görünün, demek istediğim turist ayakkabısı, turist çantası, böyle bi bok işte, hoş karşılanmanız için önemli aksesuarlar.

    yazdıklarımın pek çoğu tek başına yolculuk yapanlar için çok önemli konular. hem geziyi daha eğlenceli kılmak, hem ucuzluk, hem de güvenlik açısından dikkate almaya değer.

  • sabah sabah gülmekten altıma sıçrtan protesto. ahahaha nasıl da bağırıyor hanzolar. koruma olayına resmen yeni bir soluk getirdiler aaaaağğğğğğ aaaağğğğğğğğğ aaağğğğğğğğğ

    tiplere bak ya.
    yalnız bi dahakine hülooğğğ diye bağırın armutlar.

  • lütfen bana güvenin ve resimleri açmayın. korkunçlu içerik.

    resimdeki korkunçlu teyzenin surat ifadesi diplomatik krizden çok ocakta yemeği yanmış olmanın verdiği siniri gösteriyor gibi.

  • erdoğan bunun cevabını bir saat önce verdi ki!

    "bayburt halkı bizim arkamızda olduğu sürece galip çıkmayacağımız savaş yoktur."

  • ünlü fransız filozof denis diderot neredeyse tüm yaşamını yoksulluk içinde yaşadı, ancak bunların hepsi 1765 yılında değişti.

    diderot, 52 yaşındaydı ve kızı evlenmek üzereydi, ancak maddi sıkıntı içindeydi ve düğün masraflarını karşılayamazdı.

    maddi sıkıntıları olsa da, diderot’un adı o dönemde oldukça iyi biliniyordu çünkü o zamanın en kapsamlı ansiklopedilerinden biri olan encyclopédie‘nin kurucu ortağı ve yazarıydı.

    tam da o sıralarda, rusya imparatoriçesi büyük catherine'nin, diderot’un kütüphanesini ondan 1000 gbp karşılığında satın almayı teklif etmesi sorunlarını bir anda ortadan kaldırdı. o dönemin parası ile bu oldukça yüklü bir paraydı.

    kızını evlendirdi ve kendisine de küçük bir ödül olarak kırmızı bir sabahlık aldı. ancak işte sorunlar bu noktadan itibaren başladı.
    1769 yılında düşünür, yaşadığı deneyimi bir makalesinde kaleme aldı ve bu sabahlığının hikayesini anlattı. onun bu yazısı neredeyse iki yüz elli yıl kadar sonra psikologlar ve pazarlama uzmanları tarafından irdeleniyor.

    bu olay daha sonra diderot etkisi adıyla anılmaya başlandı…

    peki ne mi oldu?
    diderot'un kırmızı sabahlığı çok güzeldi ancak o kadar çok güzeldi ki, diğer eşyaların arasında güzelliği ile sırıtmaya başlamıştı. evin genel havası bozulmuştu, her şey onu rahatsız etmeye başlamıştı.

    bu bütünlük gereksinimi diderot’da, tüm eşyalarını iyileştirme arzusunu beraberinde getirdi. böylelikle eşyaları da yeni sabahlığının gösterişine uyumlu hale geldi. çok geçmeden, yeni bir duvar halısı, yeni tablolar, yeni bir sandalye, gardırop, ayna, yeni bir çalışma masası ve pahalı bir saat, v.s, bütün dairesini tamamıyla değiştirdi.

    ancak bir daha hiçbir zaman eski sabahlığı ile olduğu kadar mutlu olmadı…

    "eski sabahlığımın mutlak efendisiydim. fakat yenisinin kölesi oldum."
    dedi.

    1988 yılında antropolog grant mc cracken, bu arzunun satın aldığımız şeyleri nasıl şekillendirdiğini tanımlamak için diderot etkisi terimini kullandı.

    diderot etkisi, yeni bir eşya edinmenin genellikle daha fazla yeni şey edinmenizi sağlayan bir tüketim sarmalı yarattığını belirtir. sonuç olarak, bunun devamında önceki benliklerinizin mutlu ya da tatmin olmak için asla ihtiyaç duymadığı şeyleri satın alırsınız.
    çünkü çoğu insan sahip olduğu eşyaların kişiliğini ve toplumdaki yerini belirlediğini düşünür.
    https://www.matematiksel.org/…eyleri-neden-isteriz/

    kendinizi diderot etkisinden koruyunuz. aksi halde diderot örneğinde olduğu gibi, eşyanın ve tüketimin kölesi olursunuz.
    üstelik, satın aldıkça "azalan verim yasası" işler, aldıklarınızın mutluluğunuzu etkileyen "marjinal fayda" sı düşer.
    toplumdaki yeriniz de nasıl bir insan olduğunuzla ilgili; giyim, kuşamınız, eşyalarınızla değil..

  • bunu defalarca soylemesinin arkasindaki temel sebep asinin bedava olmasindan rahatsiz olusu.

    o kadar rahatsiz ki bari bir sekilde kendi kitlemi kandirayim, prim toplayayim diyor.

    dusunsenize halkin yararina bir sey yapiyorlar (bizim vergimizle alsalar dahil) ama herhalde iktidarlari boyunca ilk defa halktan bunun icin ek para alamiyorlar, araci yok, yandas zengin eden garanti rakamlar yok, 5 li insaat cetesi yok.

    cildirmis olmali, muhtemelen 19 senelik iktidarinda en cok rahatsizlik duydugu konularin basinda gelir bu.

  • nihat hatipoğlu: “bilim adamlarının sözü, bizim için dini bir emir gibidir.

    geçmişte dinlemediğimiz için bunlar başımıza geldiyse buna kader demeyeceğiz.”

    bu adamın tüm dini konular dahil katıldığım tek düşüncesidir. rte'yi bile terse düşürüyorsa artık, ciddi anlamda 14 mayıs sonrası hazırlıklara şimdiden başlanmış.

    kaynak

    inanamayanlar için kanıtlı video şeysi

  • yürek dağlayan, insanı kahreden kız çocuğudur.

    bu baba nasıl yaşasın, nasıl her gün bu düzene lanet etmesin. bu adamdan nasıl yüzünüz yetecek de helallik isteyeceksiniz söylesenize bana?

    kac can vaktinde yetisemedigimiz için solup gitti göçük altında kim bilir böyle. allahım sen aklımıza mukayyet ol.