859 entry daha
  • öncelikle martha karakterini canlandıran jessica ablamız karşısında ayağa kalkıp ceketimin önünü ilikleyerek baş selamı veriyorum.
    --- spoiler ---
    ezik ve özgüven yoksunu elemanımızın nihayet kendinden daha zavallı, “acıyabileceği ve merhamet edebileceği” biri ile karşılaşıyor. martha’nin baş döndüren ilgisi ile kalkan götü daha sonra başına gelen olaylar ve darrien abinin de devreyle girmesiyle itinayla indiriliyor.

    birinin takıntısı haline gelmek zor ve ürkütücü bir şey, kurtulmak da kolay değil. ancak takıntı haline gelinen yolun taşları bizzat kendimiz tarafından bile isteye döşeniyor işte. yere batasıca egomuzun sabah akşam okşanmasının da elbet bir bedeli oluyor.

    en çok babayı sevdim. onu da katolik kilisesinin incil kursunda badelemişler sanırım
  • yalan yok izlerken biraz gerildim özellikle adamın martha'nın evine gittiği sahne. bence bunun nedenlerinden biri, çocukluğumun geçtiği mahallede aynı fiziksel özelliklere sahip bir teyzenin olmasıydı ve abartmıyorum evi aynı böyleydi bodrum katında oturuyordu biz top oynarken top o tarafa kaçınca kimse almak istemezdi, evi aşırı dağınıktı, yalnızdı, korkunçtu. en son taşınıp gittiğini hatırlıyorum şimdi korkmam aksine merak ederim acaba ne hikayesi vardı kendi içinde ? değişik insanlar ve duygular denizinde yüzüyoruz yemin ederim
  • beğenmeyenler neyini beğenmedi anlamadim ama neyse... lysa puanim 9/10

    --- spoiler ---

    bu mini dizide tecavüz edilmenin bir insanın/erkeğin hayatini nasıl yok ettiğini göstermişler, ne özgüveni kaldı, ne heteroloğu, ne hayır diyebildi... aslında martha'da kendi bitik halini gördüğü için ayrilamadi. kendine acıdığı için martha'a merhamet etti. ve tedi (yazım yanliş olabilir) bu trans kadinda da heteroluğunu kaybettigi için birlikte oldu. olmak istediği kişi tedi idi.
    o tecavüz olayindan sonra dikiş tutmaz sabri gibi dağılan kişiliğini aradi durdu.
    ama en çok babasina üzüldüm.
    (bkz: ben katolik kilisesinde büyüdüm)
    başka bişey demeye gerek kalmadı.
    --- spoiler ---
  • hıyarım var diyene bir avuç tuz alıp koşmak deyimini aklına getiren dizidir. başrol bey her hıyarım var diyene tuzla koştu, siz koşmayın.
  • kafayı yemiş olmasıyla birlikte cinsel kimlik bunalımı yaşayan erkek bir bireyin sorunlu bir kadınla iletişim kurarken; sorumsuzca ve hatta karşı tarafı yönlendiren, yanıltan hareketleri bile isteye yapması sonucu başına gelenleri anlatan son yılların en iyi psikolojik draması.
    genel kanı problemli bir kadının yarattığı sıkıntıları konu ettiği yönünde olmasına rağmen ben öyle düşünmüyorum.
    problemin ana kaynağı adamın kendisidir.
    hatta öyle karakter olmaz olsundur.
    netflix'in cinsiyet bunalımlarıyla ilgili baskısı kurguya nasıl etki etmiştir sorusunu sorarken, transseksüelliği bir norm olarak görebileceğimiz ender film/dizilerdendir.
    oyunculuktan kostüme, set tasarımından müziklere kadar zevkle tasarlanmış olmasının yanında yönetmenlik ve dramaturjisi de üst düzeydir.
    netflix'in kaliteli iş üretmesine alışkın olmayan benim gibileri şaşırtmıştır.
    diğer bir şaşırtkan için (bkz: ripley)
  • (bkz: fiona harvey)

    yalniz kadinin sabikasi olmadigi kanitlanirsa, gadd'in de netflix'in de icinden gecer, suresiz mavi tura cikar kazandiklariyla...

    bakacagiz.
    gorecegiz bakalim kimin dassagaaaa daha boyug. fiona harvey'nin mi donald gadd'in mi.
hesabın var mı? giriş yap