• bunun bir de kapı yayınları baskısı çıkmış, fakat arkadaşlar eski türkçeye kıyamamış, yeni türkçesiz de yapamamış derken gazi iibf sosyal bilimler dergisi gibi bir şey olmuş. romana benzemiyor.
  • molla davudzade mustafa nazım'ın 1913’te yazdığı bilimkurgu roman. ütopik bir romandır. anlatıcı kahraman dedesi ile yirmi dördüncü yüzyıl istanbul'una seyahat eder.
  • rüyada terakki ve benzeri "türk klasikleri" eserlerin, halit ziya uşaklıgil'den tut hüseyin rahmi gürpırana kadar yazarların eserlerini yayımlarken,orjinal metnin kullanılması gerektiğini düşünüyorum.

    en azından bazı yayınevleri şu an bu konuda şöyle bir çalışma yapmaya başladılar, bir sadeleştirilmiş baskı, bir de orjinal metin şeklinde.

    bugüne kadar gördüğüm en iyi çalışma ise, zehra toska'nın zafer hanım'ın aşk-ı vatan kitabıdır.
    bu kitabı bulun okuyun ne demek istediğimi anlayın.
  • molla davudzade mustafa nazımın bilimkurgu eseri. toplumsal yozlaşmanın ve teknik geri kalmışlığın yenilik arayışını getirdiği osmanlının son döneminde edebi alandaki değişim fenni roman adıyla yeni bir türü doğurdu. isimlendirmenin kaynağı dönemin yazarları. yazarların en büyük ilham vericileri de jule verne ve h.g. wells.

    roman 24. yüzyılda geçiyor. osmanlı’nın, sıkıntılı dönemlerini, önce ithal ettiği sonra kendi ürettiği teknolojisi ile aşması ve bunu dini silkeleniş ile yapması göze çarpan bir detay. bazı türdeş romancıların aksine molla davudzade mustafa nazım islami geleneği yıkmaya gerek duymadan, tam tersine onun motivasyonuyla ama belli birtakım bozuklukları gidererek krizden çıkılabileceğini düşünmüş. kitaptaki milliyetçi anlayış da dikkat çekici. osmanlı’ nın son dönem politikalarından etkilenen bir düşünce kitapta yerini almış. eskisine göre düşüşte olan batı medeniyeti kitapta ötekileştirilmiş. hatta kitabın kahramanı bu ötekileştirmenin gerekliliğini dile getiriyor ve osmancılık düşüncesini sorguluyor bir nevi. bunu da defedilen azınlıklara bakışından anlıyoruz. devlet yönetimi de totaliter yapıya sahip. toplumda kadın erkek adil bir hukuka tabi olmasına rağmen kadınlarla erkeklerin beraber dolaşması uygun görülmüyor. öğle saatlerinde iki buçuk saatliğine şehir kadınlara bırakılıyor ve erkekler dinlenmeye çekiliyor. şer-i anlayış teknolojik atılımla birleştirilmiş.

    yazarın laboratuvarında yaptığı denemelerinden, teknolojik ve teknik ilgisini anlıyoruz. romanda uyku makineleri, uçan araçlar gibi bazı yeniliklerin çalışma prensiplerine de değinmiş.
  • bir şey okurken konunun içinde ilgimi çeken bambaşka bir mevzunun peşine düşmekten elimdeki kitap bir miktar sürünür. sinemanın istanbul'da ilk yıllarını okurken de peşine düştüğüm mevzu molla davudzade mustafa nazım'ın 1913'te yazdığı ütopya eseri oldu.

    yazar, balkan savaşlarında düştüğü buhrandan dolayı 2400'lerde geçen, istanbul'da hayal edilen bir osmanlı şehri ve toplumu canlandırarak teselli buluyor. nazım'ın hayalindeki "ileri islam medeniyeti" istanbul'daki yaşamda benim dikkatimi çeken tabi ki kadınlar oldu.

    2400 yılında dünyanın en mükemmel şehirlerinden istanbul'da bir dede, -muhtemelen kendi dedesi notu düşülüyor- cennet gibi bir bahçeye nazım'ı götürerek bir girizgah yapıyor. ardından şehrin devasa binaları, fabrikaları ile dolu meydanları gezdirirken bir yandan sohbet ediyorlar. bu sohbet sayesinde geleceğin istanbulunda nasıl bir iş yaşamı, hukuk sistemi, demokrasi, kadın-erkek yaşamı var öğreniyoruz.

    kadınlarla ilgili nazım'ın hayaline bakalım;

    "adalet kanunlarında kadınların da eşit haklara kavuşmaları kabul edilmiştir. ancak kadınlarla erkeklerin bir arada gezip dolaşmaları, ticaret ve sanatla uğraşmaları genel ahlakı bozduğundan ve bu bozulma sebebiyle hiçbir düzenin oluşmasına imkân bulunamamasından dolayı erkeklerle kadınların geçim ve ilerleme şartları ayrılmıştır. her iki taraf birbirinin aynı eşit haklara kavuştuklarından, kadınların da erkekler gibi ayrıca cemiyetleri, kendilerine özel usulleri, kuralları, düzenleri ve ilerleme yolunda türlü iş girişimleri vardır.

    kadınlar hiçbir şekilde iddia edemezler ki kadınlarla ilgili bir hak esirgenip kendilerine verilmiş olmasın. ancak kadınlarla erkekler arasında her konuda eşit haklara uymamak ve kadın olmaları itibariyle kendileri erkekler kadar haklara sahip olamamak hakkını yine kendi meclisleri onaylamıştır. bununla beraber bu asrın kadınları erkeklerinden çok daha rahat yaşamaktadırlar. bunu genel olarak kadınlar da kabul ediyorlar."

    bak sen. kadınlar adına da konuşuyor dede, nazım'ın hayalinde. onlar böyle mutlular diyor. biz böyle iyiymişiz hatta bu soyutlanmış ve eksik haklarımızla daha rahat yaşıyoruz bi kere.

    kadınlara ait bir iş dünyası, cemiyet hayatı, eğlence hayatı fikri ilginç gelmedi değil. iş dünyası çok daha iyi olurdu bence ama diğerlerini bilemedim.

    nazım'ın hayalindeki çocuk sahibi olma kısmı daha ilginç.

    kadınlar doğum yapmak için devletin ücret almadığı doğumevlerine geliyor, orada doğum yapıyor ve bebekler de orada büyütülüyor. bu kısım fena değilmiş ama yazar burada kadınların rahatını düşünmüyor elbette ki. çocukların devşirme sistemi gibi devlet gözetiminde yetiştirilmesini hayal ediyor. böylece ileri islam medeniyetinde ileri görüşlü erkekler ve onlardan daha az ileri görüşlü ve bundan da memnun olan kadınlar yetiştirilebilecek.

    2400 yılında bize lâyık görülen bu konforun ileriliğinden gözlerim doldu ve araştırmamı sonlandırdım. daha ileriye hazır değilim.
    iyi günler.
hesabın var mı? giriş yap